Dün Guardian'da okuduğum bir habere göre Bill Gates, Jeff Bezos ve Warren Buffett toplamda ABD'deki nüfusun yoksul yarısından (160 milyon kişi) daha zenginmiş. Yine Oxfam'ın yaptığı bir araştırmaya göre dünyadaki süper zengin 62 kişinin serveti dünya nüfusunun yarısının (yaklaşık 3,6 milyar kişi) servetine eşitmiş. Yine Türkiye'den örnek vermek gerekirse, günümüzde nüfusun en zengin %1'lik kısmının serveti geriye kalan %99'un servetinden fazla. Bölüşüm konusundaki araştırmalar, raporlar veya makaleler son dönemde sıklaşmaya başladı. Hatta neoliberalizmin öncü kurumlarından IMF bile mevcut durumun bir probleme işaret ettiğini birçok açıklama ve raporla kabul etti. Yine Piketty'nin çok ses getiren "Kapital" adlı kitabında da bu konuya yer veriliyor. (Kalın puntoyla yazılan kelime/cümleler ilgili konudaki kaynakları göstermektedir. Tıklayıp verileri kontrol edebilirsiniz.) Bölüşüm konusu temelde gelir ve servet bölüşümü olarak ikiye ayrılabilir. Gelir bölüşümünde dünya çapındaki gelişmelere baktığımızda (Bu konuda Branko Milanoviç'in çalışmalarını tavsiye ederim.) bölüşümün 1980'den sonra hızla bozulduğu ortaya çıkıyor. Bölüşümü ölçen bir katsayı olan Gini Katsayısı dünya çapında 1980'den 2000'lere kadar 0,47'den 0,54'e kadar yükselmiş. (Bu katsayı nüfusu yüzdelik dilimlere bölerek gelir bölüşümüne ilişkin bir fikir verir ve 0 ile 1 arasındadır. 1'e yakın olması bölüşümün bozulduğu anlamına gelir.) Daha sonra ise bir gerileme var ve bu gerileme daha çok Çin ve Hindistan başta olmak üzere yükselen piyasalardan bazılarının "Batı" ile arayı kapatmaya başlamasıyla ilgili. Bir başka ifadeyle gelir bölüşümünde son yıllarda kısmi bir iyileşme var. Nitekim Türkiye'de de 2000 sonrası TÜİK'in resmi verilere göre gelir bölüşümü bir miktar iyileşmiş. Sayılara baktığımızda Gini ilgili dönemde (son yıllardaki bozulmaya rağmen) 0,44'ten 0,40'a gerilemiş durumda. Ancak servet cephesinde durum farklı. Başlangıçta belirttiğim gibi servet dağılımı tüm dünyada bozuluyor. Bu durum sadece kapitalizmin egemen olduğu dönemde değil daha önceki dönemler (bu konuda hesaplama yapılabilen imparatorluklar vs.) dikkate alındığında dahi uç bir dengesizliğe işaret ediyor. O zaman sanırım şu iki soruyu yanıtlamak gerek: 1. Gelir dağılımı ile servet dağılımı neden farklı hareket ediyor? 2. Bu konu kapitalizmi yönetenleri neden bu kadar çok ilgilendirmeye başladı? İlk sorudan başlayalım. Gelir dağılımında bir düzelme söz konusu olsa bile günümüzde modern tüketim kültürünün de etkisiyle kapitalizm altında yaşayan insanlar gelirlerini olduğu gibi harcama ve hatta üstüne borç ile tüketme eğilimindeler. Bu nedenle yine tarihte görülmemiş bir şekilde tüm dünyada hane halkları borçları zirve yaptı. Bu açıdan "Tüketiyorum, öyleyse varım." algısı işin bir boyutu. Diğer boyutu ise gelir dağılımı resmi verilere göre düzelse bile dünya çapında geniş kitlelerin çok düşük ücret-maaşlarla geçindiğini unutmayalım. Maaşıyla ancak geçinebilen ailelerden birikim yapmasını ve servet sahibi olmasını beklemek mantıklı değil. Dahası sermayenin sosyal demokrasiye karşı bir karşı atağı olarak ele alabileceğimiz neoliberalizm döneminde dünya sistemi sermayedarların (başka bir kavram çerçevesiyle süper zenginlerin) servet biriktirmesine yardımcı olacak şekilde kurgulandı. Para, meta ve ticari sermayenin önündeki tüm engellerin kaldırıldığı bu dönem sermayenin yükselişi için harika bir fırsattı. Bu açıdan birileri borç biriktirirken birileri servet biriktirdi. Bu konunun kapitalizmi yönetenleri ilgilendirmesinin nedeni ise dünyadaki yoksullara karşı beslenen bir empati ile ilgili değil. Bu durum "iyi insan" olmakla ilgili değil. Sistem kendi içsel çelişkileri nedeniyle birikim sürecini kendi kendine sürdürülemez hale getirdiği için bu konu konuşulmaya başlandı. Nitekim servet/refah bölüşümünün bu denli bozulması sistemin işlerliği için bir risk oluşturuyor. Zira yoksulları veya işçi sınıfını içermeyen, onların rızasını almayan bir sistemin hegemonik yapısını sürdürmesi kolay değil. (Bu konuda aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz.) Özetle IMF gibi kurumların derdi yoksullar değil, onların derdi sistemi sağlıklı bir şekilde idame ettirebilmek ve sermayenin hegemonyasını gerekirse yeniden tesis etmektir. Toparlarsak, bölüşüm problemi sisteme içkin olduğu için nihai bir iktisadi çözüm bulunması olanaksız diyebiliriz. Ancak bazı düzeltmelerle (servet vergisi gibi) bir miktar yol alınabilir. Yine siyasi açıdan da dünyadaki yoksulları sisteme içerecek söylemlerle halkın karşısına çıkan siyasi liderler bu insanları sisteme başka kanallar ile (iktisadi olmayan) dahil edebilir. Bu açıdan dünyadaki siyasi ve ekonomik dönüşümleri incelerken birçok parametre gibi bu konuyu da dikkatli incelemek gerekiyor. Dahası bölüşüm sorunun incelenmesinde temel parametre olarak nüfusun yüzdelik dilimlerinin yanında toplumsal sınıf bazlı bakmak bazı perdelenen ilişkilerin ve söylemlerin satır aralarının anlaşılmasında faydalı olabilir. Herkese iyi günler...
0 Comments
Leave a Reply. |
AuthorMuhtelif notlar... Archives
Kasım 2017
Categories |