Merhaba,
Aslında uzun süredir dikkatimi çeken bir konu bu. Ancak özellikle son dönemlerde gerek toplumsal düzeydeki, gerekse çevremdeki gelişmelerle daha da çok ilgimi çekmeye başladığını söyleyebilirim. Bildiğiniz gibi ciddi boyutlarda iletişim sorunları olan bir toplumuz. Biraz dikkatli bakarsanız; herhangi bir açıkoturumda, herhangi bir siyasi liderin konuşmasında, iş hayatınızda, çevrenizde kısaca hemen her yerde bu soruna dair çeşitli örnekler görebilirsiniz. Düşünmek yerine inanmayı, sorgulamak yerine boyun eğmeyi tercih eden bir yapımız olduğu için, tartışmalarda karşılıklı öğrenmek yerine ezerek kazanmaya çalışmamız sanırım tesadüf olmasa gerek. Çünkü aynı zamanda genel olarak “kaybeden” bir toplum olduğumuz için “kazanmak” açlığıyla saldırganlaşabiliyoruz. Bu önermemi, hayatta kaybedenlerin, neden sürekli kazanan parti veya spor takımlarını tuttuğunu düşünerek test edebilirsiniz. Böyle olunca da “kazanmak için her yol mubahtır” mantığıyla, konuyu çarpıtmak, yalan söylemek, bağırmak ve hatta tartaklamak da bir fikri empoze etmek yolunda gayet doğal durmaktadır. İşin ilginci bu durum zamanla bir kabullenmişlik de yaratmaktadır. Toplumumuzdaki otoriteye karşı adı konulmaz bağlılığın sonucu olarak karşı karşıya kaldığımız fikri faşizmin en önemli göstergelerinden biri de herhangi bir alanda “lider”in söylemlerini kopyalamaktan öteye geçmeyen toplumsal yığınların günlük hayatta aşırı özgüvenle karşısındakini büyük harflerle konuşarak ve/veya yazarak fikri egemenlik altına almak istemesidir. Bu çerçevede, bilgi veya analiz yerine ses tonunun ya da CAPS-LOCK’un konuşturulması da normaldir. Tabi burada “saygı” kavramını dilinden düşürmeyenlerin bu kavramın içini ne denli boşalttığını da sezebiliriz. Ortalama bir “kaybeden”in büyük harflerle konuşmasına ve bilgi boşluğunda fikir beyan etmesine karşı saygı duyulması gerekirken, egemen güçlere muhalif olanların söylemleri ise ne kadar donanımlı olursa olsun “münafıklık” olarak algılanmakta ve saygıyı hak etmemektedir! İlginç olsa gerek :) Bu durumda da saygıyı hak etmeyenlere karşı her insanlık dışı söylem/eylem sorun olarak algılanmamaktadır. Burada saygıyı hak edenlerle hak etmeyenlerin tersyüz olduğunu söyleyebiliriz. Bu argümanımı sert bulabilir ve eleştirebilirsiniz ancak şöyle de düşünmek mümkün: Örneğin, ben saygı duymadığım söylemleri ezmek için yüksek ses tonu ya da argo/küfür kullanmamaya çalışıyorum. Sadece açıkça ilgili fikre saygı duymadığımı söyleyebiliyorum ve salt bu düşüncemin saygısızlık olduğuna inanmıyorum. Zira “yanlış”ların egemenlik kurma hareketinin saygı duyulacak bir yanı yoktur. Araştıran insanların şüpheci, cahillerin ise ne yazık ki aşırı özgüvenli olması durumunun yarattığı sıkıntıları alt etmenin yolu sanırım sadece “açıklama” yapmak olmasa gerek. Hele ki, sosyal medyada bu çok daha boş bir çabadan öteye geçemiyor. Bu soruna karşı neler yapılması gerektiğini tam olarak bildiğimi söyleyemem ancak saçmalıklara, bilmeden konuşanlara saygı duymanın da olumlu sonuç yaratmadığını söyleyebilirim. Özet: “Bir eblehin zırva düşüncesine saygı göstermek zorunda değiliz.” Ferhan Şensoy Not: Yazılarımı "denemeler" başlığı altında yayımlıyordum, ancak blog uygulaması daha verimli olur diye düşündüğümden, vakit buldukça bu sayfada yazılar yazmaya devam edeceğim. İyi günler. 26 Temmuz 2013.
5 Comments
|
AuthorMuhtelif notlar... Archives
Kasım 2017
Categories |